Bir iplik masalı: Buldan

Blog   Etiketler:

İbrahimusta
Apullwan. Luvilerin Buldan’ı tarif ederken kullandıkları ad. Su ve koruluk yer anlamına gelen Apullwan’a ait bir zamanlar iki yüze yakın soğuk su akan çeşmesi ve en güzel yeşilliklerine can veren kaynakları varmış. Ayrıca Buldan, İpek yolu üzerinde kervanların mola verdiği bir durak. Eski dükkanların, hanların arasından geçerken develere kumaşları yükleyen bezirganları görür gibiyim.

Eski hanın kapıları, büyük pencereleri, heybetli yapılar yoldan geçenleri selamlıyor. Dokumacı Metin Usta’nın anlattıklarına göre Buldan’ın tarihi pazarı perşembe günü kuruluyormuş. Sabahın alaca şafağında kurulan pazar kuşluk vakti bitiyormuş. Daha eskilerde yetmişbeşlerden önce ise ticaret yoğunluğu nedeniyle pazar, hem çarşamba hem perşembe günü kuruluyormuş. Pazarın can damarı bez dokumalar, binbir emekle el tezgahında dokunan kumaşlar. Bugün bu coğrafyada dokuma geleneği hala devam ediyor.

İplerin çözgüleri arasında gelip giden mekikle, tarağı tutan tefeyle tanıştığı zamanlar ortaokulu yeni bitirmiş. Ustasının dizinin dibinde öğrendiği bu meslekle evine ekmek götürmüş. Doğa Okulu’ndan birkaç arkadaşla geleneğin ustalarından Metin Ustayla hem o sokakları arşınlıyoruz hem de dokumayla ilgili hasbihal ediyoruz.

Buldan ekonomisinde önemli yeri olan dokumalar iki şekilde üretiliyor. Metin Usta iki üretim şeklini de kullanıyor. İlki ahşap el tezgahı, ikincisi ise kara tezgah denen yarı makine tezgahlar. Her aşamasında emek isteyen ve daha yorucu olan ahşap tezgahın bir ucundan giren ipin öbür uçtan nefes kesen bir dokuma halinde çıkışını hayretle izledim. Ustanın el ve ayaklarındaki o ritmin kumaşa işlenişine tanık oldum. Öbür taraftan kara tezgah ise biraz daha makineleşmiş. Makine denilince bir düğmeye basarak metrelerce kumaş dokuyan devasa şeyler akla gelmesin. El tezgahına göre biraz daha az yorucu mekik atmak ve ayak basma hareketleri makine tarafından yapılıyor. El tezgahında desen ustanın kafasındayken, kara tezgahta ise önceden hazırlanmış desen tahtasının üzerinde. Bu tahta, ahşabın üzerine çiviler çakılarak elde edilen bir kalıp.

İki tezgahtan çıkan kumaşları görünce ikisini de ayırmak oldukça güç, hemen ustaya soruyoruz. Peki biz bu kumaşları nasıl ayıracağız? Usta yılların birikimiyle el dokumasının püf noktasını paylaşıyor; el dokumalarında her on santiminde bir ince bir çizgi olursa bilin ki el dokumasıdır. Bu çizgiler aslında değerine değer katan yanlışlar. Eskilerin deyimiyle, “her yanlış bir nakış”.

Ustadan dinlediğimiz kadarıyla yeni yetişen kuşağın arasında bu geleneğe merak salan kimse yok. Böyle olunca gelenek denilen köprünün bir ayağı eksiliyor. Dokumacılığa ilginin azalması, bu geleneğin maddi ve manevi olarak hak ettiği konumda olmaması. Dokumacılık sektörüne giren devasa makinelerle kumaş çok daha ucuza mal edilmekte. Rızkına razı olan, dimağında rekabet sözcüğü olmayan el tezgahları ise bu büyük çarklar arasında kaybolmaya başlamış.

Geleneksel dokumacılığı yaşatmak ve gelenek köprüsünün ayaklarını yeniden sağlamlaştırmak için neler yapabiliriz diye sorduk kendi kendimize. Bu sorunun yanıtını hemen vermek elbette kolay değil. Ne olursa olsun  bu geleneksel mesleği geçmişten geleceğe taşımakla yükümlüyüz.

Raziye İçtepe

Fotoğraf: © Burçin Feran

Henüz hiç yorum yapılmamış

Yorum yap

Change this in Theme Options
Change this in Theme Options