Orhanlı Köyü ile ilişkim, eşimin ailesinin burada oturduğu için yaklaşık 15 yıl önce şans eseri başladı. İstanbul’da mimarlık eğitimi aldım ve mimar olarak birçok proje yaptım ya da projede çalıştım. Üç yıl önce de şehirden ayrılarak Seferihisar’a taşındık. Mimarlık eğitimi sırasında bir yapıyı tasarlarken öncelikli veriler, yönler, güneşin açısı, rüzgar yönü, manzara, çevrenin dokusu olarak öğretilir. Sonrasında ise bu veriler, en az maliyetle en çok paraya satılsın, şu kadar alana en çok adam sığsın oluverir. Meslek hayatımda bu ikisi arasında denge kurmanın zorluklarıyla baş ederken, Güven ile tanışmak, Güven’in Orhanlı Köyü’ne yerleşmesi, Güven’in Doğa Okulu fikrinden bahsetmesi, benim için biraz şaşırtıcı olmasına rağmen, bir sonraki sahnede kendimi Doğa Okulu Araştırma Binası’nın sıvalarını yapmak için tezekleri avuçlarken bulmam ise hiç şaşırtmadı aslında. Tam da bu sıralarda dünyaya gelen, hem doğanın bize hem de bizim doğaya bir armağanımız olduğunu düşündüğüm kızımız için ise Doğa Okulu’nun bir umut olduğunu hissediyorum. Doğayı şekillendirmek yerine doğanın da bizi şekillendirmesine izin verdiğimiz zaman daha mutlu olacağımıza inanıyorum.