Seferihisar’ın Orhanlı köyü. Köy halkı kendi arasında para toplamış. Köyde hayır var. Gün boyunca lokmalar dökülüyor. Öğle namazına doğru köylüler camide toplanıyor. Kadınlı, erkekli. Namazdan sonra mevlut başlıyor.
Bir ara genç bir köylü üzerinde buğurlar tüten bir dığanla içeri giriyor. Dığandan yayılan günlük tütsüsü herkesin burun hizasında dolaştırıldıktan sonra zarifçe camiden çıkarılıyor. Dört bir yanı günlük tütsüsünün kapladığı camide halk üç kere dua ediyor. Arada ilahiler okunuyor. Gençler, yaşlılar. Birlikte.
Orhanlı’da bugün Soma hayrı var. Ölenleri anmak, hayır duası etmek, yakınlarına muhabbet yollamak için. Birlik duygusunu hatırlamak için.
Bazen parmağınızın ucunda bir kesik olur. O yaranın can evinize uzak olduğunu bilirsiniz, bilirsiniz bilmesine de, yine de canınız yanar ya… O uzak acıyı alır, can evine taşırsınız. Acısı dinse bile, izi kalır. Soma, işte böyle bir yara. Evimizin uzağında, lakin can evimizin tam ortasında.
Çoğumuz Soma’da değildi. Değildi ama canı yandı. Zira her can bir ötekinden doğar. Dağın başında bir karınca ölse, vicdan mahallinde yer yerinden oynar. Hayatlarımız, bu nazik beraberliği hatırlama sınavıdır belki de. Binlerce yıldır Anadolu’nun her noktasında, bugün Orhanlı’da verildiği gibi.
Soma’nın vicdan mahallerinde yarattığı depremin nedeni birlik duygusu ise, sorumlusu da insanın doğasını lime lime eden rekabet düsturu olmalı. O yüzlerce masumun canını ne ateş, ne kömür aldı. Cellat, insan doğasının her zerresine sirayet etmeye ahdetmiş rekabetçi, öne geçmeci ve bireyci düstur.
Bu öyle bir düstur ki, insanların Soma’ya yardım etme güdüsünden dahi rahatsızlık duyabilir. Yüzlerce insanın acısının milyonlarca insanı acıttığı günlerde, kârından ettiği zarara üzülebilir. Kardeşi ölürken, kendisi katile kucak açabilir.
Eskiler iyi bilir. Bir kişinin zaferi, çok kişinin ölümüdür. Bu nedenle bir toplumun harcı yarışmaların galibi değil, aşktır. İyilik yapıp denize atan aşk. Tanımadığı insanlar için göz yaşı döken aşk. Fark etmeden ezdiği karınca için kırk gün kırk gece yas tutan aşk. Ölümün emel olduğu bir yaşamı mümkün kılan, bir tek aşk. Yaşamın yer çekimi, aşk.
Ölüm karşısında işçi, bakan, insan ve hayvan denk ise, yaşam karşısında neden farklı olsun? Bunların biri ötekileri bir arada tutmaya nasıl yetsin? Hayat, yalnızca aşk olan yerde çoğalır. Bir toplumu, bir insanı ve bir bahçeyi, yalnızca aşk güzelleştirebilir.
Cami’de oturduğum yerden uzaklara baktım. Soma’da, Hasankeyf’te, Okmeydanı’nda, Çoruh’ta, dünyanın sokaklarında. Acı gördüm. Hırs ve rekabeti soludum. Tek bir şey diledim. Kainatta aşk. El’de aşk. Yürek’te aşk. Dünya’da aşk. Soma’da aşk.
Güven Eken
Henüz hiç yorum yapılmamış