“Aşk korur, kollar. Orman bizden, ruh gönülden yardım ister” diye başladı konuşmasına çiftçi Ahmet dede. Bir avuç toprak aldı eline, yavaşça taşa bıraktı. “Sabret ki yeşersin”.
Ahmet dedeyle karşılaşmadan evveldi, ama ne kadar önceydi hatırlamıyorum. Zaten artık ondan öncesini pek anımsamıyorum. Vazgeçmiştim her şeyden. Perişan haldeydim, bir tutam umuda açtım.
Bazen aniden bir kişi çıkar karşına, annenden sonra seni yeniden doğurur. İşte o gün bende ikinci kez dünyaya gözlerimi açtığımı hissetmiştim. Ölüm sevmekten vazgeçmiş olmaksa eğer, ben ölmüştüm Ahmet dedeyi tanımadan evvel. Denizden meydana gelen, gelip geçici köpük olduğumu düşünürken, denizin tamda kendisi olduğumu fark ettim o gece. Öyle bir fırtınadan gelmiştim ki, hiç dinmeyecek sanmıştım o sert rüzgarlar.
En yakın dostu keçileri olan Ahmet dedeyle, bir yolculukta tanıştım. Sıradan bir gece yolculuğunda. Hayatta kimden ne öğreneceğini bilemez insan. Ben ondan, o ise keçilerden öğrenmişti hayatın sırrını. İsmi “Sevince ölürmüsün gerçekten?” olan bir kitap tutuyordum elimde. İşte Ahmet dedenin bu kitabı elimde görmesiyle başlamıştı her şey.
“Evet ölürsün ama ölmekten korkmamalısın” dedi bana nazikçe. Konu konuyu açtı ve ben sevmekten artık vazgeçtiğimi çünkü artık ölmek istemediğimi anlatmaya başladım. Uzunca bir süre beni dinledikten sonra tane tane konuşmaya başladı Ahmet dede.
“Sevmeyi bırakmak, bin bir çeşit canlının yaşadığı ormandan keçileri çıkarmaya benzer. Kurursun, tek tip bir insan olursun. Sevmeyi yangın sanırsın, ne yanılırsın. Keçilerin otlamadığı bir ormanda yangın çok daha kolay çıkar. İşte sende vazgeçersen eğer, o gönlünden aşkı alırsan, işte o zaman daha çok yanarsın. Bir avuç keçi gübresi gibidir aşk. Keçi gübresi, bitkilerin yaşam kaynağıdır. Tıpkı aşık olmanın seni savurması gibi. Bir zenginliktir aşık olmak. Senin topraktan ne farkın var evlat? Ben bir avuç keçi gübresinin ne mucizeler yarattığını topraktan dinlemiş insanım. Çeşitlilik zenginlik demektir. İnsanın çeşitlenmek için aşka, toprağın gübreye ihtiyacı var. Nasıl ki toprak gübresinden beslenip yeşermek için suya ihtiyaç duyuyorsa, sende aşkından beslenip, gerekirse o aşk için göz yaşı dökeceksin. Eğer yeşermek istiyorsan. “
Birine kızdığımda “Seni gidi inatçı keçi!” demekten başka hiç bir şey bilmezdim keçiler hakkında. Şimdi hiç tanımadığım bir adam kalkmış bana keçi gübresinin doğayı ve tüm insanlığı ayakta tutan aşkla aynı derecede hayati olduğundan bahsediyor. Delirmiş olmalı dedim içimden. Sonra devam etti Ahmet dede:
“Doğanın düzensizliğinde bir ahenk vardır. Ben uzun yıllardır çiftçilik yapıyorum. Bazı insanlar ormanlara keçilerin girmemesi gerektiğini söyler. Kulaktan dolma bu yanlış bilgiye inanırsa, pek çok canlının ve çeşitliliğin azalmasına göz yummuş olur insanoğlu. Tıpkı her türlü yanlış bilginin, insanı gün be gün yok ettiği gibi. Nasıl ki her ormanda, her tarlada, bitkilerin sağlıklı büyüyebilmesi için hayvanların otlaması gerekiyor ise, insan ruhunun sağlıklı olgunlaşabilmesi için de kalbinde aşk gerekir. Sana diyeceğim o ki evlat, eğer aşık olmazsan ruhun bir orman olabilecekken, keresteye dönüşür. Ben toprağımı bir avuç keçi gübresinden mahrum bırakmıyorum. Beslemeden beslenemezsin. Merhamet et, bir avuç da olsa, sev güzel kardeşim.”
Yolculuk bitmiş, varacağım noktaya gelmiştim. Gül ve iğde yaprakları hışırdarken, yeni doğum sancılarımı duyabiliyordum. Tekrar ölmekten korkmuyorum çünkü her ölüm bir doğumdur. Her doğum bir öncekinden çok daha bereketlidir. İyi ki doğdum!
Sevcan Gizem Gürüz
Henüz hiç yorum yapılmamış