Konuşmak, yazmak, söylemek, bir ağacın kökleriyle kurduğu ilişkiye benziyor. İnsan neden beslenirse, kurduğu cümleler de o beslendiği şeye benziyor. Öyle ki, bazen sizi besleyen şeyler, hiç cümle kurmamayı telkin ediyor. Böyle zamanlarda dilin durması, en güzel cümle.
Yaşadığım vadide içinden geçtiğim üçüncü bahar. Her bahar, bir öteki kadar coşkulu. Her bahar, bir diğerinden farklı. Değişen sadece gelinciklerin yeri, bademlerin çiçek açma, civcivlerin yumurtadan çıkma zamanı değil. İnsanlar da değişiyor, dünya da. Evren bir başka, algılar, başka. Bu bahar, dilimde bir dönme isteği var. Bu bahar anlatacaklarım var. Doğaya sözüm var. Dilin dönüşü durana kadar.
***
Farkında mısın? Doğanın bir merkezi yok. Doğanın bir başkanı, parlamentosu yok. Hiç düşündün mü? Doğada savaş da yok. Silah, cephane yok. Diktatörler, krallar, holdingler yok.
Uçurumun eşiğinde durdum ve şu vadiyi seyrediyorum. Çamlar siz şurada büyüyün, dereler siz buradan akın, topraklar siz orada birikin, kuşlar siz şöyle uçun, tohum sen böyle yeşer! Diyen yok. Doğanın yöneticisi, lideri yok. Her şey imece, her şey çeşitlilik. Bu vadide her şey var. Fakat merkez yok.
Hikmet. O da bu vadide doğmuş. Beş yaşında. İçindeki doğa halen dışındaki gibi. Merkezsiz. Özgür. Yakında içine itildiği savaş onu da kıskıvrak yakalar mı? Seç! Tarafını seç! İnsan sıfatı sana yetmez. Kimliğini seç, milletini, ümmetini, partini, muhtarını seç, mesleğini, meclisini seç! Büyük ya da küçük, bağlı olduğun merkez hangisi, onu seç. Merkez güçlendikçe, vicdan küçülür. Henüz bunu idrak edemedin. Merkezi ve merkezsiz oluşunu anlaman gerek. Doğana sağlık, Hikmet.
Vicdan doğanın duygusunu içimize üfler. Merkez ise büyük adamın aklıdır. Talimat verir, geçer. İkisi de der ki… Harekete geç, dur, söyle, tut, bırak. Bir farkla. Merkez kendini korumak için konuşur, vicdan ise yaşamı.
***
Bir duvar ustası tanımıştım. Şöyle demişti: “Hiç kimse aklımın, vicdanımın ve bedenimin aynı anda istemediği bir şeyi bana yaptıramaz.” Merkez ise kodlarını yalnızca akıl üzerine yazar. Bedeni, beden eğitimi dersine havale eder, vicdanı ise okul dışı zamana. Böylece akıl, vicdan ve beden arasındaki uyum daha en baştan kaybedilir. Akıl dizginlerinden boşalmışçasına hızlanırken, vicdan ve beden arkada kalır. Akıldan kopar. Nihayetinde merkez kendine vicdansız, etsiz ve kemiksiz yeni bir mecra edinir: Bölünmüş akıl.
Bu yeni mecranın dili yazıdır. Enerji kaynağı ise maddiyat. İkisinin de ipleri merkezin elinde. Yazıda veya maddiyatta karşılığı olmayan şeyler merkezin gözünde yalnızca bir boşluktur. Doldurulması gerekir. Doğa, boş arazi. Okula gitmeyen, cahil. Denize akan nehir, israf edilen su. Merkezin imar planları, eğitim sistemleri ve barajlar işte bu boşluğu doldurur. Bunların hepsi ise insanın içindeki doğanın fethedilmesiyle başlar. Cahilliğe karşı açılan savaşın gizli nesnesi, merkezsiz doğa.
***
Merkezin henüz sızamadığı bir yer, belki de son bir yer yok mu? Var. Aşk. Yeter ki içine korku girmesin. Yeter ki ona bölünmüş akıl bulaşmasın. Çer, çöp, hesap, kitap, yazı. Olmasın. Dünya pekala yerinden oynayabilir. İnsan aşkına. Doğa aşkına.
Güven Eken
Çok güzel bir yazı, söylenecek her şey yazılmış.teşekkürler.
Güven cim, değerli oğlum, eline sağlık, güzel yazılarını her fırsatta okumaya çalııyorum.